Emeklilik Bunalım Hayatı Mı?
Bir çoğumuzun yaşamı boyunca en çok istediklerinden birisidir emekli olmak. Emekli olduktan sonra köyüne dönmek, tarlasıyla uğraşmak…
Oysa ki emeklilik pek çok bunalımı da beraberinde getiriyor. Çalışmaya alışan insan, bir anda boşluğa düşerek ne yapacağını bilemeyen biri haline geliyor. Evde boş boş oturmak, insanı iyice geriyor ve aile içi atışmanın tetiklemesini yapıyor. Çok değil 2 sene emekliliğin tadını çıkaran bir insan, çalışma zorunluluğu doğduğunda çalışamıyor. Çünkü kendine güvenini kaybediyor, baskıcı ortama girmek istemiyor.
Bir de emeklilik maaşlarını düşününce iş iyice karamsar bir tabloya dönüşüyor. Şu anda Türkiye’deki emekli maaşlarını düşününce insanın emekli olma isteği de kalmıyor. Emekli olup çalışmaya devam edecekler istisna…
Yaklaşık 500-700 YTL arasında emeklilik maaşı alan bir aile bireyi evi nasıl çevireceğini kara kara düşünüyor. Ev kirası, elektrik, su, doğalgaz, telefon, mutfak derken elde avuçta kalmayan parayla, bir de okuyan öğrencisine katkı sağlamaya çalışıyor. Hele ki bu okuyan öğrenciler üniversite okuyorsa buyurun cenaze namazına…
Bir üniversite öğrencisi eğer ailesinin bulunduğu ilden başka ilde okuyorsa aylık yurt veya kalacak yer masrafı 100-150 YTL. Öğrencinin okula gidip gelme masrafları ve yiyecek masrafları da bunun üzerine eklenince ortaya çok kara bir tablo çıkıyor. Okumaya teşvik edilen gençlerimiz üniversitesini rahatça okuyup derslerine yoğunlaşacağına, maddi sıkıntıya düşerek burs almak için koşturuyor. Rahat olmayan psikoloji ile de çoğu defa sınavları zora sokuyor.
Bir emekliye soralım evine ayda kaç defa et giriyor? Ayda kaç defa sinemaya, tiyatroya v.b. sosyal faaliyete gidebiliyorsun? Dışarıya çıkıp bir pastanede ailenler beraber kahvaltı yapabiliyor musun? Ya da akşam yemeğine bir lokantaya gidebiliyor musun? Üstündeki elbiseyi kaç ay veya sene önce aldın? Ayakkabını kaç sene de bir değiştiriyorsun?
Çocuklarını evlendirmiş ve sadece eşiyle baş başa kalan emekliler istisnaların içinde tabi.
Ayrı bir unsur olarakta evde tek başına gündüz geçirmeye alışan , komşulara gidip gelen bayanlara bir engel oluşmuş oluyor. Beyi sürekli evde olan hanımlar da bu sefer inceden inceden gerilmeye başlıyor. Zaten bir kenara atılmış , çürüğe çıkmış hissine kapılıp kendindeki çalışma özgüvenini kaybeden erkekte , bunun üzerine iyice stres yaşıyor. Aile içi huzur da geçinme stresinin ardından bu etkenlerle çatırdamaya başlıyor.
Sonuç olarak yukarıda saydığım istisnaların haricindeki durumlar Türkiye’nin değişmez gerçeklerinden. Uzun bir kuyruk beklemenin ardından alınan emekli maaşları 30 günlük sürecin 20. gününde tükeniyor. Geriye kalan 10 günlük sürecin giderleri ise cepte varsa karşılanıyor, yada borç batağının içine saplanarak geçiştiriliyor.
Enflasyon ve en normal şekilde yaşanabilecek bir maaş düzenlemesinin yapılması için insanlarımızın uyanıp gerekli tepkiyi vermeleri gerekiyor. Özellikle özel sektörde çalışan insanlar hep birlikte iş bırakma eylemine gitseler iş verenler tutuşacaktır. Yüksek miktarlarda kar eden şirket sahipleri çalışanlarına acımasızca davranamayacaktır.
Şu an Koç ve Sabancı gibi firmalar bile taşeron işçi usulü çalışma düzeni oluşturmuş durumda. Senenin Şubat ayında işçi alıp, Kasım ayında çıkarıyor. Boşta geçecek 2 aylık üretimi de 10 ayda yoğun çalışma ile stoklayarak ürün ihtiyacını da kapatmış oluyor. Her sene 10 ay çalışan işçilerde 1 senesi dolamadığı için tazminat alamıyor, ayrıca yeniden işe gireceği zaman aynı maaşla devam etmek durumunda kalıyor…
Toplum olarak acilen bilinçlenmemiz ve ortak hareketler ile en minimum zararla en yüksek verimi elde etmeliyiz. Bunun için artık kahve köşelerinde, evde dört duvar arasında oturmaya bırakıp çalışmalıyız. Çıkar yolları üretmezsek, kimse gelip bizi kurtarmayacaktır. Kendimizi ancak yine kendimiz kurtaracağız. Hep birlikte el ele verelim, çalışmaya başlayalım…
Bir önceki yazımız olan Polisleri Ağlatan Sözler başlıklı makalemizde Köşe Yazısı, makale ve oğuzhan kılıçarslan hakkında bilgiler verilmektedir.