Oğuzhan Kılıçarslan Makaleleri

Anadolu Kokusu Kapadokya’da!

Geçtiğimiz günlerde hayatım boyunca bir kere olsun görmek istediğim yere, Kapadokya’ya gittim. Bir tur firmasının kiraladığı Görele Seyahat’in aracıyla ve personeliyle gittiğim için biraz daha rahat ve şanslıydım.

Kapadokya’ya vardığımızda aklıma ilk Barış Manço’nun çok eskilerde klibini çektiği “Ne Ola Yar Ola” şarkısı geldi. 3 Huriler denen yerde çekilmişti bu klip. Gerçekten harika bir yer. Anlatılması, tarif edilmesi zor. Mutlaka gidip görülmesi ve rehber anlatımında görülmesi gereken bir yer.

Eskiden Hasan Dağı ve Erciyes dağı volkanik birer dağ iken püskürttükleri lavlar zamanla tüfe dönüşerek ve rüzgarın kuvvetli aşındırmaları ile bu şekle gelmiş Göreme. Görele ile arasında sadece 1 harf oynadığı içinde ayrıca ilgi çekici geldi haliyle.

Tur başladığında öncelikle gittiğim yer bir çömlekçiydi. Nevşehir’de Çömlek yapamayan erkeğe kız vermezlermiş , aynı zamanda halı dokuyamayan kızı da kimse almazmış. Bir gelenek bunu duyunca araştırmamı daha kapsamlı yaptım haliyle. Rehberimiz de gerçekten oldukça bilgili ve başarılıydı. Çömlekçinin dükkanına girdik ama öyle böyle bir dükkan değil. Devasa bir kayayı oymuşlar ve bu kayanın içinde onlarca oda oluşturarak atölye, mağaza , dinlenme yerleri gibi bir ofis kurmuşlar. İç mimarisini görünce gerçekten hayretler içinde kalmamak mümkün değil. Burada çömleğin nasıl yapıldığını gösterdiler önce. Sonrasında da yapmak isteyenlere denettiler. Hemen peşine de satış yerlerine götürdüler öğrenci kafilesi olduğu için gittiğim grup rakamlar hemen değişiverdi. Çünkü o çömlek ve cam işlemelerin rakamlarını gördüğümde ağzım açık kalmıştı. Bizim turistleri bu kadar kazıklamaya hakkımız var mıydı? Aynı ürünler öğrencilere yüzde 60 indirimle verilebiliyorsa ben bunda art niyet ararım. Ama ona rağmen bile pek fazla kimse bir şey almadan çıktı dışarı. Yine tur boyunca aynı şekilde Onyx taşı atölyesine , Halı dokuma atölyesine , özel yemek lokantasına götürüldük. Hepsi de hazırlıklı ve anlatımı düzgün personellerce aktarıldığından oldukça başarılıydılar. Değer vermediğimiz taşlardan ekmeklerini çıkartıyorlar hem de çok iyi bir şekilde. El emeği göz nuru bu olsa gerek hiç bir şey ucuz değil ama hak ediyorlar. Özellikle Halı dokuma atölyesinde gördüğümüz 100 çeşit halıyı ve desenlerini tarif etmek mümkün değil. Miliminde bilmem kaç düğüm bulunuyor dediklerinde inanamıyorsunuz ama tek tek el ile işlenmiş Türkiye’nin her yöresine ait ve Eski Anadolu Türk saf ipek kilim ile halıları gerçekten mükemmeldi. Bu yönden Kapadokya esnafını gerçekten tebrik etmek gerekir birbirlerini tutup organize çalıştıkları için.

Bu tip yerlerde rehberlerde haliyle el işlerini gösterirken anlaşmalı olduğu yerlere götürerek insanlardan komisyon kazanıyor. Tek el işleri atölyelerinde değil karnınız acıktığında da yine rehberin yönlendirmesine uyuyorsunuz. İşte Nevşehir’de bu şekilde al gülüm ver gülüm şeklinde turistik kazanç sağlanıyor. Şehrin Tüm turistik yerleri belli ve her yerinde yöresel eşyalar , maketler, fotoğraflar pazarlanıyor. Yöresel mutfak olarak pek çok ürün sergileniyor. Gerçekten sistemi öyle bir oturtmuşlar ki Turizm diye buna derim. Bizim Görele’de bırakın Turistik yerlerin belirlenmesini yol bile yok. Bu işleri organize edecek bir tane babayiğit bile yok. Nerede otel , nerede dinlenme tesisi, nerede konaklama tesisi, nerede yöresel eşyaların pazarlanması, bunların pazarlanabilmesi için açılacak alanlar, tur firmaları, rehberler, fotoğraf turları , yürüyüş gezileri… Nerede?

Hoş son zamanlarda bazı firmalar çıktı Karadeniz turları düzenleyenler ve yabancıların ilgisi çok büyük. Genelde zorlu parkur diye tarif ediliyor yürüme ile geçiyor doğa ve fotoğraf gezileri. Ağırlık Trabzon , Rize, Artvin’de es kaza yaylalara da geliyorlar Giresun’a. Ama bu işi bir adım ileri götürecek yetkililer nerede merak ediyorum. Dağ başında muhtar sıfatıyla ağalık düzeni kuran ve yayla evlerinde kalmasınlar diye yıkanlara izin verirsen Giresun olarak hiçbir başarı gösteremezsin. Umarım sayın yetkililerin kulağına gider. Yoksa köy olmayı çoktan hak ediyoruz…

Gelelim Kapadokya’nın devamına. Fakat yazının devamını yeni çıkarttığımız Yeni Anadolu Ekspres gazetesindeki Gezelim Görelim sayfasına yazdığım yazıyı kopyalayarak devam edeceğim. Yazımın başındaki metin girişi Görele’ye ve Giresun’a ait mesajlarımı vermek içindi. Umarım iş yapacak adam gibi birilerinin kulağına giderde yöremiz şu mahkumiyetini deler geçer…

(GEZELİM GÖRELİM) KAPADOKYA – GÖREME-ÜRGÜP / NEVŞEHİR

Asırlarca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış Anadolu’nun içinde bulunan harika bir yer: Kapadokya… Nevşehir ilinde bulunan Kapadokya ilk önce Hititlere daha sonra Perslere en son ise Selçuklu ile Osmanlılara evsahipliği yapmıştır. Kapadokya Pers dilinde “Güzel atlar ülkesi” manasına gelmektedir. Hititler ile Romalılara bağlı Persler zamanında Kapadokya’ya çok sayıda kilise yapılmıştır. Kiliselerin tamamı kayaların içindedir. Bölgede bundan dolayı çok sayıda Hristiyan yaşamaktaymış ta ki 1924-1926 yılında nüfus mübadelesi yapılana kadar. Bu yıllarda son hristiyanlar bölgeden ayrılmıştır.

Kapadokya bölgesinin bu şekle gelmesi ise 60 milyon yıl öncesine dayanıyor. Şu an her mevsim karlar ile örtülü Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ bir zamanlar lavlar püskürten birer yanardağdı. Bu dağlar o dönemlerde lav püskürterek bölgede şu an var olan kayaların temelini atmıştı. Lav kalıntıları zaman içinde tozlanarak taş kalıpları haline geldi. Sonrasında yağmur ve rüzgarlar ile bu kalıplar aşınarak günümüzdeki Kapadokya manzarasını ortaya çıkardı. Kayaların üstünde Şapkalı kayaların kalmasıyla halk buna “Peri Bacaları” ismini takdı. Hititler bu bölgede pek çok kaya oyarak şehirler kurdu. Daha sonra Persler tarafından yenilgiye uğrayarak bölgeye Pers egemenliği hakim oldu. Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratmıştı fakat Kapadokya’daki kuvvetli dirinişi aşamadı. Roma destekli Persler hakimiyetlerini Selçuklulara kadar sürdürebildiler. Selçuklulardan sonra ise Osmanlı döneminde bu bölge korunmaya devam etti. Kayaların içinde Hitit ile Persler zamanından kalma çok sayıda kilise bulunuyor. Ayrıca Selçuklularda egemenlikleri döneminde boş kalmayarak kayaların içine cami inşa etmişler.

Kapadokya İstanbul’dan 10 saatlik bir zaman dilimi alıyor. Keyifli bir yolculuğun ardından görülmesi gereken pek çok yer var. Kızılırmak’ın geçtiği bölgede pek çok canlı yaşıyor. Kızılırmak üzerindeki Ördek ve yavruları harika bir manzarayı da beraberinde getiriyor. Bölgede Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve başlıca görülmesi gereken yerler.

Göreme açık hava müzesi ise ziyaretçilere eskilerin yaşadıkları medeniyeti apaçık sergiliyor. Zamanında yaşanılan evler ve ibadet edilen kiliseler insanı derin bir düşünceye yöneltiyor. Bu kayaların içindeki ortamda oldukça ilginç. Yumuşak kaya yapısına sahip olan inşaların içindeki sıcaklık yaz – kış değişmiyor. Bundan dolayı halen yöre halkının yaşamayı tercih ettiği kaya yapısı mevcut duruyor. Öyle ki Avanos, Ürgüp ve Göreme’de kaya işçiliği de oldukça gelişmiş durumda. Bölgede Çömlek yapamayan erkeğe kız verilmediği gibi, kilim dokuyamayan kızı da alan olmuyor. Onyx taşı ise bölgenin ayrı bir maden kaynağı. Mermere benzeyen taşın en önemli farkı ışığı geçirmesi. Bu taştan pek çok süs eşyası elde ediliyor. Ayrıca killi topraktan pek çok eşya üretiliyor. Yörede gerçek Türk Halı dokumacılı ise halen devam ediyor. Hakiki ipekten yapılan Türk halıları makine halılarına hiç benzemiyor. Üzerlerindeki desenler tek tek elle yapılıyor. Bu muhteşem el sanatları oldukça ilgi topluyor. Ayrıca bölgeye geziye gelen Turist kafilelerine bu el sanatları atölyeleri gezdirilerek elma çayı ikram ediliyor. Ayrıca bölgede Üzüm yetiştiriciliği dolayısı ile Şarapçılıkta yapılıyor. Bölgede pek çok Şarap Mahzeni bulunuyor.

Dünyanın ilk apartmanı yine Kapadokya’da. Koskoca kayanın içi oyularak inşa edilen kale , Dünyanın ilk yüksek binası olma özelliğini taşıyor. Ayrıca Kapadokya’da güvercinlikler diye anılan kaya içi güvercin yuvaları bulunuyor. Eski insanlar bu bölgede güvercin beslerlermiş. Ayrıca yöredeki Peri bacaları halen kullanılıyor. Kullananlar arasında Jandarmalar bile var. Jandarmalar peri bacasını 2 kişinin kaldığı karakol halinde değerlendiriyor.

Kapadokya Türkiye’de görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Çünkü bu bölgedeki aşınma tüm hızıyla devam ediyor. Sert rüzgarlar bölgedeki Peri Bacalarını tehlikeye soksa da şu sıralar Peri Bacaları UNESCO tarafından korumalı alan olarak ilan edildi.

Kapadokya’da ayrıca çok sayıda yer altı şehri bulunuyor. Oyulmaya müsait kayalar uygarlıklar tarafından düşmandan korunma amacıyla yer altı şeklinde inşa edilmiş. Çok sayıda odası bulunan yer altı şehirleri yerin 50-75 metre altına kadar iniyor. Girildiğinde çıkışı bulması ise oldukça zor. Çünkü yer altı şehirleri düşmanı şaşırtma amacıyla pek çok odadan ve karmaşık yapıdan oluşuyor. Ayrıca olağanüstü bir durumda herkesi saklanabilmesi için bölgedeki evlerle de gizli oda bağlantısı mevcut. Yer altı şehrinde çok ufak dar geçitlerde bulunuyor. Ayrıca şaraplıklar, mezarlar, kilise ibadethaneler, mutfak ve oturma odaları bulunuyor. Mutfaktan çıkan duman ise yine bir hat ile çıkışa veriliyor. Fakat döneminde yaşayanlar düşman fark etmesin diye yemeklerini sürekli gece yaparlarmış. Yer altı şehrinden yer üstündeki takırtıları da duymak mümkün. Ataların söylediği “Yerin kulağı var” deyimi şimdi daha iyi anlaşılıyor. Yer altı şehrinde düşmandan korunanlar yeraltından at seslerini dinlerlermiş. Yer altı şehrinde ayrıca düşmanın girişini engellemek üzere büyük tekerlek şeklinde kaya parçaları bulunuyor.

Kapadokya bölgesinde ayrıca Hacı Bektaş-ı Veli’nin de türbesi bulunuyor. Son derece mütevazi bir yapıya sahip Türbede ayrıca aşevi bulunuyor. Zamanında isteyen herkesin misafir edilip karınlarını doyurabildiği aşevindeki büyük kazanlar görülmeye değer.

Yine bölgede “Asmalı Konak” dizisinde kullanılan Konakta bulunuyor. Kullanılan bu ev daha sonraki bölümlerde ücret yüzünden yangın çıkarılarak değiştirilmişti. Fakat konak bu diziyle gelen ününü halen koruyor. Restaurant olarak hizmet eden Konak ziyaretçi akınına uğruyor.

Kapadokya yakınlarında görülmesi gereken bir diğer bölge ise Ihlara Vadisi. Hasandağı’nın püskürttüğü lavların 14km. uzanan ve yer yer 100-150 metre derinliğe ulaşan Melendiz Çayını yok etmesiyle oluşan bu kanyon görülmeye değer. Kanyonun bu hale gelmesinden sonra bölgede yerleşimler olmuş. Dik dağların içini oyan eski uygarlıklar buraları ev ve kiliseler ile donatmış. Şu an bu vadinin içinden halen Melendiz çayı akmaya devam ediyor. Elbette o vadiyi oluşturan eski heybetiyle değil… Fakat Ihlara Vadisi görülmeye değer. Vadi içindeki iklim örtüsü ve akmaya devam eden Melendiz çayı yanında esen o ıssız rüzgarıyla sizi alıp bambaşka diyarlara götürüyor…

Bir önceki yazımız olan Kadastro Geldi, Akrabalık Bitti! başlıklı makalemizde Akrabalık Bitti!, Kadastro Geldi ve Köşe Yazısı hakkında bilgiler verilmektedir.