Huzursuzlar Evleri
Geçenlerde aklıma gerçekten bir insan utançlığı haline gelen bir olay takıldı.Ne mi bu?Hemen söyleyeyim,bizi bu yaşlara kadar büyük emeklerle getiren annemizi,bizim için gece gündüz çalışan ve bir helal lokmayı boğazımızdan geçirmek için uğraşan babamızı unutmuşuz.Evet onlar bizim için her şeyini yapmış peki biz.Aldığımız el eşinin lafına boyun eğerek göndermişiz onları huzur evlerine.Aslında ben onlara Huzursuz evleri diyeceğim.
Düşünüyorum da gerçekten eş hastası mı olduk.Oraya gönderdiğin senin anan ve baban değil mi?Senin için uğraşmışlar bu günlere dek.Senin için çırpınmışlar hayatları boyunca.Giymemişler giydirmişler,yememişler yedirmişler,ondan bundan kısmışlar seni okutmuşlar…Bu mu olacak onların hediyesi.Bu mu olmalı onlara şükran göstergemiz.
Ben onların kaldıkları bu yerlere huzursuzlar evleri diyorum.Eğer huzur eviyse orası,orada huzur varsa,oraya giden huzur buluyorsa önce ben gideyim,siz gidin.Oh nasıl olsa huzur dağıtıyor.Biraz da ferahlamış oluruz.Öyle değil sevgili hemşerilerim,onları oraya atarak onları huzurlu mu ettik?Hayır bir sürü yaşlanmış anne ve babayı bir arada oturtmak sizce onlara huzur mu kazandırır.Onlar evlatlarını bekliyorlar,evlatlarının sımsıcak ellerinden tutmak,onları doya doya öpüp koklamak,onların ellerini öpmesini görmek…Bu mu olacak onlara verdiğimiz değer.
Atalarımız demişler ya,ne güzel de demişler…Bir ana 40 çocuğa bakmış,40 çocuk bir araya gelip bir anaya bakamamış.Gerçekten de öyle.Evlendikten sonra herkes diyor ki kim bakacak ana,babaya.Onları koyarım huzur evine.Ara sıra giderim bir ziyaret ederim,ihtiyaçlarını veririm bende evimde rahat rahat yaşarım.Önceleri sık sık ziyaret ediyor,sonraları bu seyrekleşiyor.Daha sonra sadece bayramlarda görmeye gidiyor.Daha sonra hepten ortadan kayboluyor ta ki cenazeye kadar…Bu muydu hak ettikleri değerleri?…
Biz ki bizi her türlü yetiştiren bu kişilere böyle mi hürmet gösteriyoruz?…
Neymiş efendim anne veya babası tuvaletini tutamıyormuş,altına kaçırıyormuş,altını temizleyemezmiş veya evi kirletiyormuş.Ey hayırsız evlat sen bebekken 2-3 yaşına kadar her gün altını pisletirken senin altını bıkmadan usanmadan kim temizliyordu.Sana yemeğini yapıp bin bir türlü çocuk kılığına girerek yemeğini sana kim yediriyordu.Seninle çocuk oldu seninle büyüdü.Sen ki seni onca eziyetine katlanan bu anne ve babanı evinde istemiyorsun…Yazıklar olsun seni evlatlığına.Yazıklar olsun senin değer yargılarına.Yazıklar olsun seni eline maşa etmiş olan eşine.Yazıklar olsun senin İNSANLIĞINA…
Evet sevgili hemşerilerim,bizler ki huzursuz evine atmışız onları,biz mi insanız…Yoksa onlar mı?Bana sorarsanız cevabı açık…Ama anlamayanlar yada anlamak istemeyenler için bir defa da açıktan yazayım.Siz insan olamazsınız,siz vicdan sahibi olamazsınız.İnsan olan kim mi?Annen ve baban.Hatta birer melek onlar.Öbür tarafta bunun hesabını vereceğiz hepimiz.Bunun hesabını da verebilirsek tabi…
Ey sevgili okuyucu,senin de annen var,eşinin de.İkinizin de ana ve babası muhtaç duruma düşebilir.O yüzden evlilik ilişkilerinde karşılıklı sevgi ve saygı bağlarını iyi kuralım ve koruyalım.Sen annene ve babana mı gittin muhabbetleri olmasın.Unutmayın ki yarın sizin anne ve babanızda aynı duruma düşebilir.O sizin eşinizse,onlarda eşinizin ana ve babası.Onun için yaşamını sağlayan canları,ana ve babası.Lütfen bu değer yargılarının önemini hiçbir zaman unutmayalım…
Bir önceki yazımız olan Psikolojik Savaş ve Çanakkale Yemekleri başlıklı makalemizde Köşe Yazısı, makale ve oğuzhan kılıçarslan hakkında bilgiler verilmektedir.